Yeniçağ gazetesi muharriri Ahmet Gürsoy, “ihaneti gördük” başlıklı bugünkü yazısında dikkat çeken bir özeleştiri yaptı. “İhaneti hiç hak etmedik. Benim neslim, bütün sadeliği, bütün saflığı ve bütün arı duruluğu ile vatanseverdir” diyerek yazısına başlayan Ahmet Gürsoy, “Eski MİT mensubu, FETÖ'cü, CIA ve Alman casusu her ne halt ise Enver Altaylıdenen adam ve benzerleri, hepimizle çelik çomak oynuyormuş da haberimiz yokmuş” tabirlerini kullandı.
Gürsoy yazısında devamında, katledilen gazeteci Uğur Mumcu’nun kendilerini uyardığını belirterek, “O günün nesli bizler, yaşlarımız 60'a 70'e geldiğinde; etiyle, kemiği ile ihaneti gördük. Meğer o günlerde Uğur Mumcu ihaneti bize haber vermiş, lakin biz anlamak istememişiz” formunda yazdı.
Ahmet Gürsoy’un yazısı şöyle:
“İhaneti hiç hak etmedik. Benim jenerasyonum, bütün sadeliği, bütün saflığı ve bütün arı duruluğu ile vatanseverdir.
Ölümü göze alacak kadar his yüklüdür.
Nasıl anlatayım.
Bir çeşit âşıktır.
Aşk anlatılamaz, hissedilir, duyumsanır, insanın bütün zihin dünyasını kaplar. O denli bir an gelir ki ruhu, bütün vücudu peşinden sürükler.
Uğrunda şehitlerin, gazilerin olduğu devlet ise bu aşkın somutlaşmış formudur. Ona gelecek ziyan herkese gelmiş, ona gelecek taarruz hepimize gelmiştir.
1970'lerin, 80'lerin ülkücü-milliyetçi jenerasyonunun mantığı bu türlü çalışıyordu.
Böyle bir ruh dünyası olmasaydı, bu türlü bir kara sevdaya tutulmasaydık ülküdaşlarımızı kim öldürtebilirdi?
Biz vatana, ulu onurlu bayrağa, Kuvayı Ulusala olup kurduğumuz biricik devletimize böylesine âşıkken, gözümüz sevgiliden diğerini görmüyor adeta sevdadan kör olmuşken, meğer birileri içimize sızmış, zirvemize çıkmış, saf hislerimizi kullanarak bize ihanetin hem keyfini çıkarıyormuş, hem de sevdamıza olan körlüğümüzü berbata kullanıyormuş.
Eski MİT mensubu, FETÖ'cü, CIA ve Alman casusu her ne halt ise Enver Altaylı denen adam ve benzerleri, hepimizle çelik çomak oynuyormuş da haberimiz yokmuş.
Önümüze çıkacak yüreği olmayanlar bizi geriden vurmuş.
İstihbaratçılar, saklı polisler, beşinci kolun adamları, içimizdeydiler lakin bize ihaneti, pusu kuranı, arttan vuracaklarını haber vermediler. Tam aksine, öldürülmemizi planladılar, öldürüldükten sonra da yanı başımızda üzülme taklidi yaptılar.
“Ağlama ey gözleri bulutlu yar.
Men bilirem senin de eyninde gamlı bir libasın var.”
……
O günün nesli bizler, yaşlarımız 60'a 70'e geldiğinde; etiyle, kemiği ile ihaneti gördük. Meğer o günlerde Uğur Mumcu ihaneti bize haber vermiş, lakin biz anlamak istememişiz.
O, “Enver Altaylı MİT'çi şunun bunun adamı” dese de bizim için anlamsızdı. Zira Uğur Mumcu'yu karşı tarafta görüyorduk. Karşı taraf, karşı propaganda manasına geliyordu.
Nereden bilelim. Meğer hepimiz tıpkı sevgiliye gönül vermişiz. 12 Eylül tokadını yemeseydik tahminen de hiç uyanmayacaktık.
İşte akıl tutulması bu türlü bir şey. Şayet âşıksan gözün kördür.
Neden?
Çünkü aşk, girdiği her beyni sahiplenir, ele geçirir ve zihinde akıl tutulması yapar. Düz düşünmeğe başlarsın. Eleştirel düşünemezsin.
Geldiğimiz noktada tarih ırmağının altından çok sular aktı ve zaman bize pek çok şey öğretti. Artık ihaneti biliyoruz. Hala daha hepimizi sürü yerine koyup, ideolojik akıl tutulmasından faydalanarak istedikleri tarafa iteceklere karşı daha bilinçliyiz.
Geçirdiğimiz tarihi deneyim, ister ideolojik, ister dini, istese felsefi olsun bütün inanç sistemlerinin zihinlerimize yerleştikten sonra, düşünme yollarını etkileyerek ele geçireceğini unutmayalım.
Bilinçli insan, kendini hakikat yöneten insandır. Bunun yolu da inanç sistemlerimizi kendimizin yönetmesidir. İnanç sistemlerimizin bizi yönetmemesidir. Bu sebeple diyoruz ki: Zihin idaresini diğerlerine kaptırmamak için akıl kumandasını elinizde tutmanız gerekiyor. Götürüp birine teslim ederseniz (şeyh, tarikat, ideolog, parti lideri vb) bu durumda sizi, o yönetir. Velhasıl biat ederseniz, aptal yerine konularak yönetilmiş olursunuz.
Peki, ne yapmamız gerekir?
Kendi iradenizle demokratik iştirak yapabilirsiniz. Oy hakkınız, karara katılma yetkiniz, istediğinizde cayma özgürlüğünüz olmalı. Aksi halde sürüye dönmek, teslim olmakla (biatla) başlar.
Yazının özüne dönersek, Türk milliyetçileri, acılarla dolu bir periyot yaşadılar. İnsan kaybı dâhil hayatlarını ortaya koydular. Bunu yaparken, art niyetleri yoktu. Saf ve temizdiler. İşte bugün Enver Altaylı örneği ile sağ-sol hengamesinde yaşanan ihaneti gördük.
Sormamız gereken şu: Altaylı bizdeyse, soldakiler kimlerdi? Devam edelim: bu adamların misyonunu artık kimler yapıyor?”