Cumhurbaşkanlığı Yüksek İştişare Şurası üyesi Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Kâfi, “FETÖ üyesi olmak” kabahatinden yargılandığı davada mahkemenin verdiği beraat kararına itiraz etti.
Beraatın “delil yetersizliği”nden değil, “yüklenen cürmün sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” gerekçesiyle verilmesini isteyen Yeter’in avukatı, dilekçede, “sanığın hareketleri sempatizanlık seviyesinde kalmıştır” dedi.
Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine nazaran; Damat Yeter’in “cemaat diye bildiği, sempati duyduğu bu yapılanmadan 2015 başından itibaren süratle uzaklaştığı, örgütün kriminalize olma eğilimiyle birlikte büsbütün koptuğu” savunulan dilekçede, bugün bile gibisi dini cemaat ve kümelerin çeşitli dernek ve vakıflar altında örgütlendiklerine, dini içerikli sohbet tertip ettiklerine dikkat çekildi.
Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat eden Yeter’in avukatı Selçuk Nuray, beraat kararına karşı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne 15 sayfalık itiraz dilekçesi verdi. Dilekçede kararın türel yöden değil müvekkilin kayınpederi olan Bülent Arınç’ın siyasi kimliğinden ötürü siyasi hırs ve imtikam hissiyle yapıldığı savunudu. Dilekçede, iddianamedeki kanıtların çürütüldüğü ayrıyeten Yeter’in örgütün zirve idaresi ile görüşmelerinin “başarılı hekim olmasından kaynaklı olduğu” ileri sürüldü.
“HIZLA UZAKLAŞTI”
Dilekçede şu değerlendirmeler yer aldı: “Sanığın 2014 öncesine ilişkin ve sohbete katılma etabını geçmeyen davranışlarının mahkemenin kabulü ve sanığın ikrarı ile sempati seviyesinde olduğu aşikardır. Sempatizanlığın varlığı örgüt üyeliği için beraata kanıt yetersizliği sayılamaz. Varlığı tartışılan ve yetersizliği kabul edilen kanıtların tümü 2014 yılı öncesine dair davranışlardan ibarettir ve tamamı sempatizanlık seviyesinde kalmıştır. Müvekkil cemaat diye bildiği, sempati duyduğu bu yapıdan 2015 başından itibaren gerek USAF’ı (Uluslararası Sıhhat Federasyonu) tasfiyeye girişerek gerekse öbür davranışları ile süratle uzaklaştığı, örgütün kriminalize olma eğilimiyle birlikte büsbütün koptuğu, safını aşikâr ettiğini, örgüt üyeliği manasında bir kastının olmadığını açkça ispat etmiştir. Bugün bile gibisi dini cemaat ve kümelerin çeşitli dernek ve vakıflar altında örgütlendikleri, kendilerine mahsus biçimde Kur’an okuma yahut dini içerikli sohbet tertip ettikleri ve toplumun büyük kesitinin her an bu toplantılara ve sohbetlere iştirak ettikleri çok açık bir gerçektir. Artık bunların tamamının sadece dini sohbetlere katılıyor diye örgüt üyesi sayılmaları nasıl imkânsız ise 2014 öncesinde sanığın şahit beyanları ile sohbetlere katıldığı yolundaki tabirlerine dayanarak örgüt üyesi sayılması elbette imkânsızdır.”