Aydınlık muharriri Ufuk Söylemez, “Vakıf Yoluyla Yağma Düzeni” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Kızılay üzerinden çocuk tacizleriyle gündeme gelen Ensar Vakfı’na, 7.9 milyon dolar para aktarılması tartışılmaya devam ediyor. Ufuk Söylemez bugünkü yazısında, vakıf kültürünün şahsi, siyasi ve ticari çıkarlarla istismar edildiğini belirtti.
Söylemez, milletin göz bebeği ve kara gün dostu olan bir kurum olarak tanımladığı Kızılay’ın, siyasi ve şahsi çıkarlara nasıl alet olduğunu anlattı.
Ufuk Söylemez’in “Vakıf Yoluyla Yağma Düzeni” başlıklı yazısı şöyle:
“Vakıf, muhakkak bir toplumsal faydaya ve hedefe yönelik olarak (eğitim, sıhhat, kültür vb.) gerçek ve/veya hükmî şahıslar tarafından bağışlanan, menkul ve gayrı menkul varlıklarla faaliyet gösteren hükmî kişiliğe sahip bir kuruluş ve oluşumdur.
Vakfetmek, bağışlanan mal, para, mülkü vb. hedefine uygun olarak adamak demektir.
Ülkemizde, emeline uygun, doğru-dürüst faaliyet gösteren, faydalı ve başarılı iş ve hizmetlere imza atan esaslı, önemli ve hala faaliyet gösteren çok sayıda vakıf mevcuttur.
Gelin görün ki, Allah ile aldatan, kutsal bildiğimiz tüm kıymetleri istismar eden ve dinimizi şahsi-siyasi ve ticari çıkarları için kullanmaktan utanmayan zihniyet son yıllarda güzelce gemi azıya almış durumda ne yazık ki.
Neredeyse, her kurumu, her geleneği ve teamülü yozlaştıran, çökerten bu zihniyet, militanlaşmış siyasal İslamcı ve partizan ögeleriyle adeta bir yağma ve talan tertibini fiilen tesis etmiş durumda.
İşte bu baş, son yıllarda Vakıf kültürümüzü ve geleneğimizi tam manasıyla tarumar ederek, kamu ve belediye kaynaklarını şahsi, siyasi ve ticari çıkarları için Vakıf kurmak suretiyle istismar etmeye başladı maalesef.
***
En son küçük yaştaki çocuklara cinsel istismar nedeniyle birden fazla nahoş olayın faili olan bu vakfın yöneticilerini yakın geçmişte hepimiz tiksinerek izledik.
Bu vakfın siyasal İslamcı kişi ve fikirlere yakın olduğu ve bir nevi iktidarın cemaati üzere faaliyet gösterdiğine ait tezler da giderek yaygınlaştı son yıllarda.
Nitekim, Kızılay üzere Milletin göz bebeği ve kara gün dostu olan bir kurumumuzu dahi, kendi çıkarları için kullanmaktan ve kamuya vergi olarak gitmesi gereken büyük meblağların, hülle ile kanuna karşı hile tekniği bu vakfa aktarıldığını tüm kamuoyu ibretle gördü.
Vakıf kuracak şahıs, bağışı kendi imkanlarıyla yapar, yapmalıdır. İşin özü budur temelinde.
Fakat gelin görün ki, dinci başlar evvel şirket kurar üzere Vakıf kurup, sonra da kamunun, belediyenin ve Kamusal imtiyaz kullanan şirketlerin kaynaklarına, gayrı menkullerine ve imkanlarına tabir yerindeyse musallat oluyorlar.
Amacına uygun, doğru-dürüst çalışan düzgün yönetilen Vakıflara bu tıp kamusal mal ve/veya imkânlar verilmezken ve esirgenirken, bu yandaş, partizan ve siyasal İslamcı şahısların kurduğu -sonradan türemiş- Vakıflara, Kamusal kaynakların direkt ve dolaylı yollardan aktarılması, artık neredeyse bir yağma nizamına dönüşmüş durumda.
Geçmiş yıllarda yılda ortalama 30-40’ı geçmeyen yeni kurulan vakıf sayısı, 2010 yılından itibaren yıllık ortalama yaklaşık 150 adede yani 3 katına çıkmış durumda.
Bu Vakıf sevdasının büyük ölçüde üstte açıklamaya çalıştığımız, Vakıf yoluyla, kamusal kaynakları kullanma furyasından kaynaklandığı iddia ediliyor.
***
Yıl içinde kurulan yani Vakıf sayıları aşağıdaki üzere;
Tablodan da açıkça anlaşılacağı üzere, 2010 yılından itibaren tam manasıyla bir “Vakfa hücum” denebilecek süreç yaşanmaya başlanmış.
Bir yandan, dışarıdan emperyalizmin dayattığı bölücü PKK ve dinci FETÖ terör örgütleriyle büyük bir gayret yürüten ülkemiz, üzücüdür ki, 3 Y olarak tanımlanan Yolsuzluk-Yoksulluk ve Yobazlık şeytan üçgenine sürüklenmiş durumda.
Umudumuz ve dileğimiz, birinci seçimlerden sonra, yapılacak inceleme ve soruşturmaların ardından kurulması artık elzem hale gelen Yolsuzluk Mahkemelerinde, bu tıp tezlerin -hukuk içinde kalmak kaydıyla- hesabının kesinlikle lakin kesinlikle sorulabilmesidir.”