Eski AKP milletvekili ve Akşam gazetesi muharriri Hüseyin Besli, bugünkü köşe yazısında Habertürk’ü ve tarihçi Murat Bardakçı’yı amaç aldı. “Habertürk TV bizi niçin arar?” başlıklı yazısında Hüseyin Besli, Murat Bardakçı’nın 27 Mart’ta Habertürk’te yayınlanan “Muhafazakar Nankörlük” yazısından yola çıkarak, Habertürk’ü topa tuttu.
İşte o yazı:
HABERTÜRK TV BİZİ NİÇİN ARAR?
Bir hanımefendi aradı.
Habertürk olarak bir R. Tayyip Erdoğan portresi yapacaklarmış, biz de katkıda bulunur muymuşuz?
Biz daha karşılık vermeden başladı hanımefendi başka iştirakçileri saymaya… İçlerinde muvazzaf bakan olduğu üzere Ak Parti MYK-MKYK üyelerinin yanında faal siyaseti bırakmış tanınmış şahsiyetler de vardı.
Hiç tereddüt etmeden; Habertürk’ün hiçbir programında/ekranında hiçbir biçimde yer almamızın kelam konusu olamayacağını söylememiz üzerine hanımefendi bizim münasebetimizi beklemeden;
“Yayın siyasetimiz nedeniyle mi?” diye soruverdi!
“Evet!” dedik “evet”
Habertürk uzun vakittir bilhassa bizim mahalleden aparttığı elemanlarla 7/24 muhalefete, hasebiyle Kemal Kılıçdaroğlu’na çalışıyor.
Peki; bu bizi niçin rahatsız ediyor?
Çünkü Habertürk mertçe, dürüstçe çalışmıyor, ikiyüzlülük yapıyor da ondan…
Güya tarafsızmış ve her türlü bilgiye prestij edermiş üzere davranarak, lakin yeri geldiğinde çekinmeden palavra söyleyerek, gerçekleri aykırı yüz ederek, aldatıcı bilgiler veren bir yayıncılık yapmaktalar…
Habertürkçüler, mümkündür ki; tersine bütün efor ve uğraşlarına karşın, 14 Mayıs’ta Tayyip Erdoğan’ın kazanacağını görmüşlerdir.
Bunun için bir Tayyip Erdoğan Portresi yapıp seçimden sonra zevahiri kurtarmayı düşünmüş olabilirler…
Bu ortada;
Mesela;
27 Mart tarihinde Habertürk’te Murat Bardakçı’nın ‘Muhafazakâr Nankörlük’ başlıklı bir yazısı yayınlandı.
Biraz daha komplocu tarafımızı öne çıkararak; Bardakçı bu yazıyı Ak Parti’nin yanında durarak Ak Parti’ye çelme takmak için yazmıştır… diyebiliriz.
Tarihi referanslara dayanarak yazılan, hasebiyle kendisine haklılık hissesi çıkartan yazının başlığındaki ‘nankör’ sözü çok tehlikeli, yıkıcı, yakıcı, pimi çekilmiş bir bomba üzeredir.
Düşünebiliyor musunuz? Bu yazı AK Partililer ortasında yayıldı ve dillendirilmeye başlandı. Eminim, o vakit herkes ‘nankör’ ithamında yarışa ve ‘nankör’ avcılığına başlayacaktır…
Bahusus, bir türlü nazarlarını kendilerine çeviremeyen partililerle, bulaşıcı tembellik hastalığına duçar olmuşlar da diyeceklerdir ki;
Biz yapılması gerekeni dosdoğru yaptık. Söylenmesi gerekeni gereği biçimde söyledik. Ne var ki beşerler nankör.
Bu biçimiyle, bu sözün kimi, kaç kişiyi bir daha iflah olmaz, tedavi edilemez bir biçimde vuracağının hesap edilmesi dahi imkansızdır.
Velhasıl tarihçi olmak öbür bir şey, siyaset üretmek diğer bir şeydir.
Öyle ya, sorunun bir de bizim ‘apartılmış’ arkadaşları ilgilendiren tarafı var.
Bu arkadaşlar siyaseten, konjonktür hazretlerine binaen ve de haklı olarak maişet sıkıntısıyla verimli vadilerde dolaşıyor olabilirler.
Ancak hiçbirisi, hiçbir halde inancından, imanından, Müslüman kimliğinden vazgeçecek değillerdir.
Böyle olunca kimliklerinin ve aidiyetlerinin tabiatı gereği bu şahısların eski mahalleyle -seyrelse de- münasebetleri devam etmek mecburiyetindedir.
İsterler ki her daim ellerinde bu devranı yasallaştıracak ve kolaylaştıracak bir sebep olsun.
İnsanın dostlarının yüzüne bakacak yüzü olması ne kadar değerli değil mi?
Eski AKP milletvekili ve Akşam gazetesi muharriri Hüseyin Besli, bugünkü köşe yazısında Habertürk’ü ve tarihçi Murat Bardakçı’yı amaç aldı. “Habertürk TV bizi niçin arar?” başlıklı yazısında Hüseyin Besli, Murat Bardakçı’nın 27 Mart’ta Habertürk’te yayınlanan “Muhafazakar Nankörlük” yazısından yola çıkarak, Habertürk’ü topa tuttu.
İşte o yazı:
HABERTÜRK TV BİZİ NİÇİN ARAR?
Bir hanımefendi aradı.
Habertürk olarak bir R. Tayyip Erdoğan portresi yapacaklarmış, biz de katkıda bulunur muymuşuz?
Biz daha karşılık vermeden başladı hanımefendi başka iştirakçileri saymaya… İçlerinde muvazzaf bakan olduğu üzere Ak Parti MYK-MKYK üyelerinin yanında faal siyaseti bırakmış tanınmış şahsiyetler de vardı.
Hiç tereddüt etmeden; Habertürk’ün hiçbir programında/ekranında hiçbir biçimde yer almamızın kelam konusu olamayacağını söylememiz üzerine hanımefendi bizim münasebetimizi beklemeden;
“Yayın siyasetimiz nedeniyle mi?” diye soruverdi!
“Evet!” dedik “evet”
Habertürk uzun vakittir bilhassa bizim mahalleden aparttığı elemanlarla 7/24 muhalefete, hasebiyle Kemal Kılıçdaroğlu’na çalışıyor.
Peki; bu bizi niçin rahatsız ediyor?
Çünkü Habertürk mertçe, dürüstçe çalışmıyor, ikiyüzlülük yapıyor da ondan…
Güya tarafsızmış ve her türlü bilgiye prestij edermiş üzere davranarak, lakin yeri geldiğinde çekinmeden palavra söyleyerek, gerçekleri aykırı yüz ederek, aldatıcı bilgiler veren bir yayıncılık yapmaktalar…
Habertürkçüler, mümkündür ki; tersine bütün efor ve uğraşlarına karşın, 14 Mayıs’ta Tayyip Erdoğan’ın kazanacağını görmüşlerdir.
Bunun için bir Tayyip Erdoğan Portresi yapıp seçimden sonra zevahiri kurtarmayı düşünmüş olabilirler…
Bu ortada;
Mesela;
27 Mart tarihinde Habertürk’te Murat Bardakçı’nın ‘Muhafazakâr Nankörlük’ başlıklı bir yazısı yayınlandı.
Biraz daha komplocu tarafımızı öne çıkararak; Bardakçı bu yazıyı Ak Parti’nin yanında durarak Ak Parti’ye çelme takmak için yazmıştır… diyebiliriz.
Tarihi referanslara dayanarak yazılan, hasebiyle kendisine haklılık hissesi çıkartan yazının başlığındaki ‘nankör’ sözü çok tehlikeli, yıkıcı, yakıcı, pimi çekilmiş bir bomba üzeredir.
Düşünebiliyor musunuz? Bu yazı AK Partililer ortasında yayıldı ve dillendirilmeye başlandı. Eminim, o vakit herkes ‘nankör’ ithamında yarışa ve ‘nankör’ avcılığına başlayacaktır…
Bahusus, bir türlü nazarlarını kendilerine çeviremeyen partililerle, bulaşıcı tembellik hastalığına duçar olmuşlar da diyeceklerdir ki;
Biz yapılması gerekeni dosdoğru yaptık. Söylenmesi gerekeni gereği biçimde söyledik. Ne var ki beşerler nankör.
Bu biçimiyle, bu sözün kimi, kaç kişiyi bir daha iflah olmaz, tedavi edilemez bir biçimde vuracağının hesap edilmesi dahi imkansızdır.
Velhasıl tarihçi olmak öbür bir şey, siyaset üretmek diğer bir şeydir.
Öyle ya, sorunun bir de bizim ‘apartılmış’ arkadaşları ilgilendiren tarafı var.
Bu arkadaşlar siyaseten, konjonktür hazretlerine binaen ve de haklı olarak maişet sıkıntısıyla verimli vadilerde dolaşıyor olabilirler.
Ancak hiçbirisi, hiçbir halde inancından, imanından, Müslüman kimliğinden vazgeçecek değillerdir.
Böyle olunca kimliklerinin ve aidiyetlerinin tabiatı gereği bu şahısların eski mahalleyle -seyrelse de- münasebetleri devam etmek mecburiyetindedir.
İsterler ki her daim ellerinde bu devranı yasallaştıracak ve kolaylaştıracak bir sebep olsun.
İnsanın dostlarının yüzüne bakacak yüzü olması ne kadar değerli değil mi?