İstanbul Büyükşehir Belediye Lideri Ekrem İmamoğlu’nun e-posta adresine 27 Mart tarihinde “Lütfen oku. Yoksa başına çok büyük felaket gelecek” başlıklı bir mesaj geldi.
“ÖLDÜRECEĞİM ŞAHSA EVVELDEN HABER VERİRİM”
Tehditlerle dolu e-postada şu tabirler yer aldı:
“Bak İmamoğlu Ekrem denen zavallı senin kanını akıtır sana içiririm! Bunu kayıtlara geçsin diye yazıyorum istediği biçimde şikayetçi olma vs. hakkın var. Senin kanını akıtır sana içiririm! Haddini bilmeyi ya öğreniyorsun ya da o boynunu kırıp baş derini yüzüp ayağıma paspas yapıyorum. Umarım ne kadar önemli olduğumu anlarsın yoksa seni paramparça edeceğim. Öldüreceğim şahsa evvelce haber veririm.”
Sözcü’den Hasret Güvemli’nin haberine nazaran; Ekrem İmamoğlu'nun avukatları, e-postayı atan T.G. hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na 28 Mart’ta kabahat duyurusunda bulundu, Emniyet ünitelerine de bildirilerek, şikayetçi olundu.
Suç duyurusunda; T.G.'nin e-postada yazdığı tabirlerle, Ekrem İmamoğlu'nun can güvenliğini tehdit ettiği vurgulanarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı’nın canına ziyan gelmemesi için gerekli tüm önlemlerin alınması istendi.
ANKARA’DA İKAMET ETTİĞİ ORTAYA ÇIKTI
Avukatlar, şüphelinin Ankara’da ikamet ettiğini, adresinde bulunamadığının kendilerine söylendiğini belirterek, şikayetin üzerinden 12 gün geçmesine karşın şimdi bir süreç yapılmadığını söyledi.
“ÇARPICI, YIRTICI VE TASARLANMIŞ”
“Seni öldüreceğim” tabirinin Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2014 ve 2019 tarihli iki kararında tartışmasız halde “tehdit” olarak kabul edildiği ve bu hatanın elektronik irtibat araçlarıyla da işlenebileceğinin açıkça belirtildiğini vurgulandı.
Dilekçede, şüphelinin tehditkar tabirlerini çarpıcı, yırtıcı, tasarlanmış ve üzerinde uzun mühlet düşünülmüş bir biçimde lisana getirmesinin soğukkanlılığının, kin ve düşmanlığının ne kadar büyük olduğunu ortaya koyduğu kaydedildi. Bu durumun da tehdidin yükünü objektif olarak arttırdığı ve müvekkilin güvenliğini daha büyük bir tehlikeye soktuğu belirtildi.
“ARKA PLANI ARAŞTIRILSIN”
Suç duyurusunda, bu tehditkar sözlerin art planının araştırılması gerektiğinin de altı çizilerek şöyle denildi:
“Bu derece itidalli biçimde müvekkil için tasarladığı vefatı anlatan şüphelinin bu tehditlerini gerçekleştirmek için plan yapmış yahut planını gerçekleştirmek için teşebbüslerde bulunmuş olma ihtimali hayli yüksektir.”
GEÇEN YIL DA TEHDİT ETMİŞ
Şüpheli T.G.’nin 14 Nisan 2019'da da tehdit içerikli öteki bir e-posta daha attığı ortaya çıktı. T.G.’nin attığı e-postadaki tabirler şöyle:
“Bana bak Fethullahçı Terör Örgütü üyesi olduğu sav edilen Ekrem İmamoğlu denen zat! CHP’den hiçbir halde nemalanamayacaksınız! Defolup gidip kendi partinizi kurup oradan aday olun! Ne İstanbul’u ne CHP’yi senin üzere FETÖ’cülere bırakacağımı zannediyorsan hayatının kusurunu yapıyorsun. Senin gibilerin ne mal olduğu ortaya çıkana kadar seni hayatından bezdirene kadar seninle uğraşırım! Defol git lan partiden.”
BAŞSAVCILIKTAN AÇIKLAMA
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı mevzuyla ilgili açıklama yaptı. Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada, olay şikâyet üzerine tıpkı gün soruşturma başlatıldığı, Emniyete de gerekli süreçlerin yapılması için talimat verildiği belirtildi.
Açıklamada şu sözler yer aldı:
“Müştekinin avukatları tarafından yapılan 28 Mart 2020 tarihli hata duyurusu, birebir gün Cumhuriyet Başsavcılığımız soruşturma defterine kaydedilmiş, “ACELE İŞ” başlığı altında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siber Kabahatlerle Çaba Şube Müdürlüğü'ne yazılan 30 Mart 2020 tarihli yazı ile de, 'Şüphelinin açık kimlik ve adresinin tespit edilerek yakalanması, şüphelinin cep telefonu, bilgisayar yahut toplumsal medya kullanımına uygun dijital malzemelerine el konulması' talimatı verilmiştir. Şüphelinin yakalanması çalışmaları devam etmektedir.”
Başsavcılık, tehditte bulunan kişi hakkında yakalama talimatı verildiğini fakat şimdi yakalanamadığını söylüyor.
YA BİR AKP'LİYE GİTSEYDİ…
Peki, bu tehditler bir AKP’li yöneticiye, belediye liderine, milletvekiline yapılsa ne olurdu?
Yine şikayetin üzerinden günler geçmesine karşın yakalanmaz mıydı, yoksa şikayete dahi gerek kalmadan çoktan gözaltına alınmış mı olurdu?
Peki, dolu otobüs konusunda, araçtaki 50 kişiyi çabucak tespit eden, HTS kayıtlarına bakıp birbirleriyle hiç görüşmediklerini 16 saatte bulup açıklayan İçişleri Bakanı, acaba 12 günde birinin bulunmamasına ne diyor? Öteki birine bu tehdit maili gitse çoktan içerde olmaz mıydı?