Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1984 yılından, Refah Partisi’nin 1998 yılında kapatılmasına kadar yardımcılığını yapan Ulusal Gazete muharriri Ekrem Şama, Erdoğan’ın, 28 Şubat devrinde “Çevik Bir ve arkadaşları ile temasta olduğunu” yazdı.
“28 Şubat ve Recep Tayyip Erdoğan” başlıklı yazısında Ekrem Şama, Ulusal Görüş’ün başkanı Necmettin Erbakan’dan ayrılmak için Erdoğan’ın o devir temaslarda bulunduğunu aktardı.
Şama, ayrılma basamağında bir toplantıda Erbakan’ı eleştirince Erdoğan’ı, protesto ettiklerini söyledi. Şama yazısında, “Bir defasında Balat semtinde bu türlü bir toplantıda, tıpkı minval üzere Erbakan’ın aleyhine konuşurken yüksek sesle kendisini şahsen protesto ettik. O da bize karşılık vermeye kalkıştığında herkesin huzurunda salonu terk ettiğimizi hatırlıyoruz” sözlerini kullandı.
Şama yazısında şunları aktardı:
“Herkes yazıyor, çiziyor.
28 Şubat olayı hakkında biz de bir şeyler yazmalıyız. Biz o vakit Refah Partisi İstanbul Vilayet Lider Yardımcısı idik.
Bizzat şahidi olduğumuz bir iki olayı aktaracağız.
Bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan 1985 yılından itibaren yaklaşık 10 yıl müddet ile Refah Partisi İstanbul Vilayet Lideri idi. Birebir vakitte RP’nin MKYK üyesi olarak da misyonu yaklaşık 15 yıl kesintisiz sürdürdü. Biz de 1985’ten itibaren 10 yıl RTE ile birlikte ve takip eden 7 yıl ek olarak Mali İşlerden Sorumlu Vilayet Lider Yardımcılığı misyonunu yaptık. Vilayet Lideri olduğu müddet içinde birlikte olduğumuz her ortamda Erbakan Hocamızı methederdi. Bazen ona Erbakan Hocamızın yerine “lider” olabilirsiniz, diye takıldığımızda birden ciddileşir ve kaygısı ki:
-Biz kim liderlik kim? Biz Erbakan’ın “kara tırnağı” bile olamayız.
Biz etrafındakiler bu tutumunu “samimi” olarak kabul ederdik.
Gülen ve ona bağlı adamlarının aslında CIA’ya hizmet ettiklerini ve Türkiye’yi yetiştirecekleri takımlarla ele geçirme gayeleri güttüklerini, bu yüzden Erbakan ve Ulusal Görüş’e düşmanlık ettiklerini, gerek Genel Liderimiz Erbakan ve gerek Vilayet Liderimiz Erdoğan sık sık bizlere anlatırlardı.
1994 yılında o İstanbul Büyükşehir Belediye Lideri seçildi. Biz de onun yardımcılığına Belediye Meclisi’nde vazife alarak devam ettik, davranışlarını yakından izleme ve gözleme durumumuz devam etti. Birçok hatıra ve müşahedemiz var elbette. Fakat biz bu yazımızda 28 Şubat olayı ile ilgili olanları yazmak istiyoruz.
Belediye Lideri olduktan sonra Sayın Erdoğan’ın etrafı değiştikçe; yani hatırlılar, meşhurlar, zenginler, Gülen’e bağlı olan iş adamları, üst seviye politikler, dış dünyanın temsilcileri, ilim adamları, etrafına doluştukça telaffuzları de değişmeye başladı. Bizim dışımızda, etrafında yakın münasebet kuranlar artık onun için, “Geleceğin Başbakanı” demeye başladılar. Fısıltıların yankısı bize kadar geliyordu:
“Erbakan asla Tayyip Bey’in önünü açmaz. Onun artık önder olması lazım. Bunun için de kendi partisini kurmaktan öteki bir yolu yoktur.”
1997’de 28 Şubat MGK toplantısı oldu. Orada Başbakan Erbakan’a dayatılan 18 hususun, adeta ültimatom olduğu basına yansıdı. O günün çabucak ertesinde Sayın Erdoğan, “Erbakan dik duramadı, İmam Hatiplerin kapatılmasını isteyen evraka imza attı” demeye başladı. 18 unsurluk listenin detayları şimdi belirli değilken bu bilgileri kimden ve nasıl aldığına şaşıyorduk. Kısa mühlet sonra RP’nin MKYK toplantısına katılmak için Ankara’ya gitti. Duyduk ki orada da bu çıkışı yapmış, Erbakan Hocamızı yüzüne karşı “İmam Hatip Liselerinin kapatılması vebalinin çok ağır olduğunu” yüksek perdeden dillendirmiş. Erbakan’ın o toplantıda bu çıkış karşısında “böyle bir belgeyi imzalamadığını” söylemiş olduğunu ancak Tayyip Bey’in buna inanmadığını iddia ediyoruz.
Ankara dönüşü Sayın Erdoğan, Erbakan aleyhtarı “dik duramama” telaffuzlarına halka açık toplantılarda devam etti. Bir seferinde Balat semtinde bu türlü bir toplantıda, tıpkı minval üzere Erbakan’ın aleyhine konuşurken yüksek sesle kendisini şahsen protesto ettik. O da bize yanıt vermeye kalkıştığında herkesin huzurunda salonu terk ettiğimizi hatırlıyoruz. O safhada etrafında bulunanlarca artık ayrılmak için altyapı oluşturduğunu, kendisinin 28 Şubat’ın baş aktörlerinden Çevik Bir ve arkadaşları ile temasta olduğu konuşuluyordu. Gerçekten sonradan basına yansıyan fotoğraflar, Halman ve Civaoğlu üzere gazetecilerin yazdıkları bunun doğruluğunu teyit etmiştir. Bizim kendisi ile diyalogumuz bu Balat olayından sonra asgariye inmişti.
Erbakan Hocamızın iç ve dış baskılara 4 ay daha göğüs gerdiği, lakin içeriden bu türlü bir hançerlenmeyi haber alması ile de direncinin zayıfladığı ve istifa sürecine bu türlü gelindiği kanaatindeyiz. 28 Şubat ile Erbakan’ın istifa olayı ortasındaki 4 aylık vakit dilimi uygun tetkik edilmeden, bu “Postmodern Darbe”nin tarihi hakikat ve tam olarak yazılamaz.
Yıllar sonra Erbakan’ın Başbakan olarak girdiği 28 Şubat’taki MGK tutanaklarının açıklanması ve takip eden 4 ay içinde lehte ve aleyhte bulunanların tanıklığı ve delilleri ile nasıl “dimdik” durduğu ortaya çıktı. Üstte bahsettiğimiz “dik duramadı” telaffuzunun Sayın Erdoğan’a kimler tarafından nasıl tabir edildiğini hala ve yakinen bilmiyoruz. Lakin iddia etmek hiç de güç değil.
Bir gün 28 Şubat’ın gerçek failleri ve onların en tesirli yardımcıları bağımsız mahkemelerde yargılanırlar mı?
Bu ümidimizi daima canlı tutuyoruz.
28 Şubat’ın yıl dönümü münasebetiyle, şahsen şahit olduğumuz bu olayları, sürecin aydınlatılmasında yararlı olacağı kanaatiyle yazmış olduk.
Erbakan Hocamızın 28 Şubat’tan 4 ay sonra istifa etmesinin akabinde yaşananlar konusunda da elbette söyleyeceklerimiz vardır. Yani bu köşe yazımızın hacmini aşan anılarımız.”